Al Bayrak'tan Gök Bayrağa selam olsun......
"Uzar gider bir sessizlik içinde
Bir uçtan bir uca Türkistan toprakları
Beyaz altın dediğimiz pamuk tarlalarına
Çöreklenir yedi başlı bir kızıl yılan
Başkaldırsa esarete yeni bir Osman Batur Han
Bebekler bile vurulur beşiklerinde
Kana boyanır Türkistan..."
1.828.418 km2 yüölçümü ile Asya'nın merkezinde yer alan bu kadim Türk vatanının yani Doğu Türkistan'ın bu tarihi ve coğrafi adı ; 1876'daki Çin-Mançur istilasından sonra 1884'de "Yeni toprak" anlamına gelen "şincang" olarak değiştirlmiş ve 1949'da vuku bulan Komünist Çin işkalinden sonra da 1955 yılında "Şincang Uygur Otonom Bölgesi" adıyla bugünkü idari statüsünü kazanmıştır.
Avrupalı strateji alimlerince Asya'nın kalbi "Pivo of Asia" olarak nitelendirilen bu esir ülke ; jeopolitik ve stratejik konumu ,fiziki coğrafyası,tarihi geçmişi,etnik yapısı,kültürel değerleri ve dini inançları ile Türklük davasının ayrılmaz bir parçasıdır.
Uzun tarihi boyunca Doğu Türkistan ; iç ve Orta Asya'da kurulmus olan Türk İmparatorluklarının ve Hanlıklarının merkezi veya asıl unsurunu teşkil eden"Feodal Krallıklar" olarak varolmuştur.
Örneğin; MÖ. 8-3 asırlarında İskitlere, MÖ.300-MS. 93 yıllarında Hunlara ,522-774 döneminde Göktürk İmparatorluğu'na ,774-840 devresinde Uygur Devleti'ne ,751-870 Karluk ve Karahanlılar İmparatolluğu'na ve Saidiya Hanlığı'na (1509-1679) bu Türk Yurdu, merkezlik yapmış ve önemli vazifeler ifa etmiştir.
Doğu Türkistan'ın 1759 yılında , Çin-Mançu imparatoluğu'nun işkalinden bu yana Doğu Türkistan'da müstevliye karşı 200'den fazla silahlı ayaklanma olmuş ve bu milli direnişler sonrasında kısa sürelide olsa halkımız 3 defa hürriyetin tadını tatma fırsatı bulmuştur.
Milletimiz Türk... Dinimiz İslam... Vatanımız Türkistan...
Parolasını ilke edinen son bağımsız Doğu Türkistan Cumhuriyeti de komünist çin kuvvetlerinin 1949'da ,Stalin'in de onayı ile Doğu Türkistan'a girerek bu tarihi Türk ülkesini resmen işkal etmesiyle son bulmuştur.
[Sosyal Yapı ve Nüfus Durumu] [Ekonomik Durum] [Bebek Katliamı] [Nükleer Denemeler]
[Komünist Yönetimin Din Politikası]
1982 ÇIN ANAYASASI’NA GÖRE DOĞU TÜRKISTAN’IN HUKUKI DURUMU
INSAN HAKLARI BEYANNAMESI KARŞISINDA DOĞU TÜRKISTAN’IN HUKUKI DURUMU
INSAN HAKLARI BEYANNAMESI KARŞISINDADOĞU TÜRKISTAN’IN HUKUKI DURUMU
10 Aralık 1948’de kabul edilen Insan Hakları Beyannamesi’nde ve 26.2.1945 tarihli Birleşmiş Milletler Andlaşması’nın giriş kısmında; “Insan Haklarına, şahsın haysiyet ve değerine olan inançlara saygı gösterilmelidir” denilmesine ve “Milletler arasında milletlerin hak ve eşitliği olduğu” ve “Hiç bir kimsenin işkenceye, gayri insani yahut haysiyet kırıcı muamelelere tabi tutulamayacağı” vurgulanmış olmasına rağmen, Doğu Türkistan halkı, ikinci sınıf insan muamelesi görmekte ve yıllardır Çin işgali altında gayri insani ve onur kırıcı muamelelere maruz kalmaktadır. (1)
Beyannamenin 4 ncü maddesinde; “Hiçbir kimse zorla çalıştırılamaz ve mecburi çalışmaya tabi tutulamaz” denilmesine rağmen, Doğu Türkistan’da çeşitli suçlarla ve iftiralarla onbinlerce insan “komün” denilen bir nevi mecburi “çalışma kampları”nda zorla çalıştırılmaktadırlar. (2)
Beyannamenin 5 nci maddesinde; “Her ferdin hür olma ve güvende yaşama hakları vardır” denilmesine rağmen, Doğu Türkistan’daki 30 milyon insan, her türlü hürriyetten yoksun bırakılmış ve tarihte misli görülmemiş bir esaret hayatına mahkum edilmiştir. Doğu Türkistan’da gerek Çinli Genel Valiler devrinde, gerekse işgalden sonraki devirlerde tesis edilen devlet tedhiş ve teröründen dolayı hiçbir kimse bir saat sonraki hayatından emin olamaz hale gelmiştir.(3)
Beyannamenin 7 nci maddesinde “Hiçbir kimse, milli veya milletlerarası hukuka göre, suç teşkil etmeyen bir fiilden veya ihmalden dolayı mahkum edilemez” denildiği halde, Doğu Türkistan’da insanlar, ölmüş babasının, hatta 3 göbek ecdadının hayattayken yaptıklarının hesabını vermeğe mecbur tutulmuş, ağır cezalara çarptırılmıştır. Hatta reşit olmayan çocuklar bile işledikleri suçlardan dolayı ağır cezalara çarptırılmakta veya idam edilmektedir.
Beyannamenin 8 nci maddesinde; “Her şahıs hususi ve ailevi hayatına, meskenine, muhaberatına hürmet edilmesi hakkını haizdir” denmektedir. Bu temel haklara rağmen, Doğu Türkistan’da aile hayatına müdahale edilerek, ailenin milli, ahlaki ve sosyal bünyeleri kökünden sarsılmıştır. Geceleri konutlar basılarak binlerce masum yataklarından alınmış, çocukların gözyaşları arasında kitleler halinde hapishane ve kamplara sevkedilmişlerdir. Her Çinli polis veya asker, mahkeme kararı olmaksızın istedikleri anda, istedikleri yerde arama yapma, gözaltına alma hakkına sahiptir. Doğu Türkistan halkının özel bir hayatı yoktur. Kollektif aile sistemi içinde yaşama mecburiyetindedir. 4 Şubat 1997’de başlayan olaylar esnasında sadece Ili vilayetinden 1600 gencin nerede oldukları, hayatta olup olmadıkları meçhul durumdadır. Bu durumda binlerce kişinin akibetinin ne olduğu bilinmemektedir.(4)
1/4 (5)
Keza beyannamenin 9 ncu maddesine göre; “Her şahıs düşünce, vicdan ve din hürriyetine sahiptir” der. Oysa Kızıl Çin hükümeti halen Doğu Türkistan’da yerli halkın düşüncelerine, vicdanlarına hükmetmeye çalışmakta ve müslüman Türkler’in asırlardan beri kökleşen milli ve dini inançlarını söküp atmak, örf ve adetlerine son vermek çabasındadır.(5)
Beyannamenin 10 ncu maddesinde; “Her ferdin ifade özgürlüğüne sahip olduğu” kabul edilmiştir. Medeni insanlık camiasında durum böyle iken, Çin Halk Cumhuriyeti müstemlekesi olan Doğu Türkistan’da yerli halkın düşüncelerini söylediği veya vatanlarını sevdiklerini ifade ettikleri için “Yerli Milliyetçi, Karşı Devrimci” gibi töhmetlerle cezalandırmaktadır. Bu sebeple tutuklu olanların sayısı onbinlerle ifade edilmektedir. Sadece Lop Şehir Hapishanesi’nde (6), bu durumda olan yüzlerce insan bulunmaktadır. Amnesty International, yayınlamış olduğu Kasım 1992 tarihli raporunda; (7) Uygurların, Kazakların ve bölgedeki diğer etnik gruplara mensup olanların temel insan haklarının şiddetsiz ifasından dolayı yargılama olmaksızın tevkif edildiklerini veya kendilerine uzun hapis süreleri verildiğini ve bunların genelde “vicdan tutukluları” olabileceğinin tesbit edildiğini, tesbit edilen tutuklular arasında ihtiyar bir Kazak (Kajikhumar Shabdan), bir ortaokul müdürü (Mantimyn=Mehmetemin), tümü Ürümçi’de taksi sürücüsü olan dört kişi, Turgun Elmas adlı yazar, Abdul Malik isimli dükkman işçisi, Abdu Kadir Ayup(45 yaş), Abdurrahman Abliz (47 yaş), Alimjan Karihajim (60 yaş), Ömerhan Mahsun (70 yaş), Abdukerim Kari (65 yaş), Abdukerim Yakup (58 yaş), Omar Turdi (26 yaş) yer almaktadır. Siyasi açıdan tevkif edilenlerin tevkifine ilişkin isimler, yerler konusunda Çin makamları hiç bir zaman açıklamada bulunmamaktadır. (8)
Mesela Kajikhumar Shabdan adlı yazar yazdığı kitabından dolayı tutuklanmış olup, şu anda nerede bulunduğu hakkında hiçbir bilgi yoktur. Amnesty Internaional, kendisinin yalnızca ifade özgürlüğü hakkını barışçıl bir şekilde ifa etmesinden dolayı hapsedilen bir vicdan tutuklusu olmasından kaygılanmaktadır. (9)
Ismi geçen Mantimyn (Mehmetemin) adlı ortaokul müdürü ise 1988 yılında Birleşmiş Milletler’e Doğu Türkistan’da ÇHC yetkililerince yapılan insan hakları ihlallerini ayrıntılı olarak ileri sürdüğü yazılı bir başvuruda bulunduğundan şüphelendiği için tutuklanmıştır. Mehmetemin’in en az bir yıl tek başına tevkif halinde kaldığı ve ziyaretçi ile görüşmesinin yasaklandığı şeklinde duyumlar Amnesty International’a ulaşmıştır. Isimleri bilinmeyen dört taksi sürücüsü ise, Doğu Türkistan Günlük Gazetesinin haberine göre 1 Ekim 1991 tarihinde Urümçi’de yasadışı gösterilere katılmaktan üç yıllık “çalışma yoluyla yeniden eğitim cezası”na çarptırılmışlardır.(10)
Akademik ve yazar olan Turgun Elmas 68 yaşında halk tarafından sevilen-sayılan bir Uygur tarihçi ve araştırmacıdır. Halihazırda Urümçi’de 7 yıldır gözhapsinde ikamet etmekte olup, hakeret özgürlüğü kısıtlanmış vaziyette, polis kontrolu altındadır. Turgun Elmas bağımsızlığı desteklemekle suçlanmakta, araştırmalarında mili duyguların yoğun şekilde yer aldığı bildirilmektedir. Amnesty International, Turgun Elmas’ın siyasi görüşleri ve ifade
2/4 (6)
özgürlüğü hakkını barışçıl bir şekilde icra etmekten göz hapsinde tutulduğundan (halkın isyanından korkulduğu için tutuklanmadı) kaygı duymakta olduğunu raporda belirtmiştir.(11)
Diğer isimleri yazılı Abdul Malik, Abdu Kadir Ayup, Ömerhan Mahsun, Abdurrahman Abliz, Alimjan Karihajim “karşı devrimci” faaliyetlerle ilgili belirsiz suçlardan dolayı tutuklanmışlardır. Abdul Malik’in 5 yıllık cezası kesinleşmiştir. Gelen haberlere göre diğerleri 1990 tarihinde gözaltına alınmış ve son olarak 1992 ortalarına kadar tutuklu kalmışlardır. Ancak suçlandıklarına veya yargılandıklarına ilişkin herhangi bir belirti yoktur.(12)
Yine ili’de 1992’de tutuklanan “entellektüeller ve dini şahsiyetler” olarak tanımlanan Abdukerim Kari, Abdukerim Yakup ve Ömer Turdi’nin resmen ne ile suçlandıkları öğrenilememiştir.(13)
Uluslararası insan hakları standartları, “asgari işlem tedbirleri öngörmektedir” ki, bunlar Çin mahkemelerinde uygulanmamaktadır. Bu tedbirler yasaya göre suçu ispat edilene kadar cezai bir suçtan sanık herkesin masum olduğu varsayımını özellikle dahil etmektedir. Ancak Çin yasalarında masumiyet varsayımına ilişkin bir madde bulunmamaktadır. Çin yetkilileri ve hukuki uzmanlar birçok defa Çin’de “davalıların suçlu veya masum varsayılmadığını” belirtmişlerdir. Uygulamada ise savcının iddialarına, bulgularına mahkeme hakiminin itiraz ettiği görülmemiştir. Bu şekilde, suçu ispat edilememiş veya suçunu itiraf etmemiş binlerce masum insan aylarca hatta yıllarca cezaevlerinde yada kamplarda gözaltında bulundurulmaktadır. (14)
3 Eylül 1991 tarihinde “Doğu Türkistan Günlük Gazetesi”, Kaşgar’ın güneydoğusunda bulunan Zepu bölgesinde 500 “dini şahsiyet”in “demekrotik değerlendirme (minzu pingyi)” olarak isnad edilen bir araştırma şekline maruz kaldıklarını ilan etmiştir. Bunların arasında sayısı belirlenmemiş kişinin “yasadışı faaliyetler”den dolayı cezalandırılmış, “Imam veya daha yüksek statüdeki” tüm dini şahsiyetler için “kontrol dosyaları” açılmıştı. Gazetenin söylediğine göre, guya “zaruri çalışmadan kaçınmak” veya “gıda ve para elde etmek” için “dini yetkilerini kullanan” dini şahsiyetler araştırılmış ve cezalandırılmıştır. Kaşgar bölgesinde 12.000’ni aşkın insan “demokratik değerlendirme”ye maruz kalmıştır. (15) Cezaların türüne veya dediklerine göre hangi suçun işlendiğine dair bir belirti yoktur. Değerlendirmeye alınan kişilerin duruşmaya çıkarılıp çıkarılmadığı hakkında da bilgi yoktur. Amnesty Internaional Örgütü, Doğu Türkistan’da dini faaliyetleri kontrol etmeyi hedefleyen yasamanın uygulanmasının barışçıl dini faaliyetlerinin yasadışı ilan edilmesi ile sonuçlanmış olmasından ve yalnızca vicdan özgürlüğü haklarının ifasından dolayı dini öğretmenlerin ve müminlerin hapsedilmesine (16) yol açmış olabileceğinden endişe edildiğini belirtilmiştir. (17). Şu anda 65 binin üzerinde masum insanın cezaevlerinde ve kamplarında tutulduğu bilinmektedir. Bir başka yerel kaynağa göre bu sayı yaklaşık 215 bin kişidir. (18)
3/4 (7)
Akibetleri meçhul olan binlerce insanın ölüm cezasına çarptırıldıklarından endişe edilmektedir. Ölüm cezası, yaşama hakkının bir ihlalidir. Işkence ise; acımasız, insanlık dışı ve küçültücü cezalandırmanın son şeklidir. Birleşmiş Milletler ölüm cezasını dünya çapında kaldırma hedefini onaylamıştır. Dünya bu hedefe doğru yol alırken, Çin’in ortaçağ usulü, infaz mangaları önünde masum insanları kurşuna dizerek idam etmesi insanlık dışı vahşi bir uygulamadır. (Belge no: 18) (Video bant no:1)
(Belge no:19)
Halen Doğu Türkistan Türkleri, her türlü temel hak ve hukukdan mahrum olarak yaşamaktadırlar. Bu hukuki duruma göre Doğu Türkistan Çin’in milli hudutları dışında kalmasına, ırk, dil, din, milli örf ve adetleri bakımından Çinlilerle hiçbir münasebeti ve yakınlığı bulunmamasına rağmen, bütün milli servetleri, gelir kaynakları Çinlilerce gasp ve müsadere edilen bir ülkedir.
Doğu Türkistan’daki milyonlarca insanın hakkı, mahalli Çin idarecilerin dudakları arasından çıkacak bir kelimeye bağlıdır. Bu statü ise, insanlık şeref ve haysiyetiyle asla bağdaşmayan ağır bir esaret ve müstemleke zihniyetinin eseridir...(19)
4/4 (8)
Belge :
Pekin kontrolündeki müslüman toprağı olan Doğu Türkistan’da yaşanan rahatsızlıklar hakkındaki çeşitli spekülasyonlar, resmi gazete olan “Xinjiang Daily”nin 16 Mayıs tarihli sayısında doğrulandı ve bu gazetenin haberine göre, Merkezi Yönetim, Müslümanları ağır biçimde bastırmak için harekete geçti. Pekin yönetimine karşı aykırı davranan veya protestoda bulunan Müslümanların bu tür hareketleri Pekin tarafından “değişmeyen bir üslupla” -milli bölücü- veya -ayrılıkçı- olarak tanımlanıyor ve başka suçlulara verilen serbest kalma hakkı bunlara tanınmıyor.
“2 Mayıs günü, bizim güvenlik polislerimiz..........bomba taşıyan, cinayet işleyen ve başka terör eylemleri gerçekleştiren bir grup bölücüleri tamamen etkisiz hale getirip yok ettiler” diye beyan ediyor aynı gazete...
Abla TOHTI başkanlığındaki 9 kişilik bir grubun, Kuça ilçesinde her çeşit olaylara katıldıklarını, 4 eve bomba yerleştirip birbiri ardından havaya uçurduklarını ve 4 kişiyi öldürüp bazı kamu mallarını zarara uğrattıklarını iddia ettiler. Bu kişilerin yine her türlü dramatik olaylarla bir dizi öldürme eylemlerini gerçekleştirdiklerini söylüyorlar. Bu eylemlerin üçü el yapımı bombalarla, dördü ise polisle silahlı çatışma vb. yaparak gerçekleştirilmiş.
Bu eylemcilerin lideri, kendisinin yapmış olduğu el yapımı bombalar ile karşı tarafa meydan okuyor. Bir eylem sırasında en sondaki bir arkadaşı, elindeki bombayı kullanamadan, polis tarafından ateş açılarak öldürülmüş.
“Xinjiang Televizyonu” 1 Mayıs haberine göre, Çin tarafının “organize ayrılıkçılar” olarak niteledikleri bu insanlara karşı ağır biçimde cezalandırma konusunda yetkililere emir verdikleri bildirildi. Durumun ciddiyeti, üst düzey hükümet yetkililerinin ve Komünist Parti yöneticilerinin 30 Nisan tarihinde bölge başkenti Ürümçi’de yapmış oldukları özel ve acil toplantılarından da belli oluyor. Bu gizli bir dizi toplantılarda alınan karar, “her çeşit cinayet ve şiddet eylemlerine karşı kesintisiz ve sonuna kadar mücadele etmek, her ilçe, kasaba ve köylere kadar sıkı ve acımasız şekilde, bu tür maceracı bölücülere karşı göz açtırmamak gibi önlemleri içeriyor.
Özerk Bölge Komünist Partisi acil olarak düzenlediği dört günlük çalışma toplantısında, milli bölücülük ve illegal dini faaliyetlerden meydana gelen “önemli tehdit”in Doğu Türkistan’ın istikrarı içeren can alıcı noktaya ulaşıldığı kanısına varıldı. Parti organizasyonu ve Parti disiplinini güçlendirmek; basın, yayın ve kültürel faaliyetlerinin kontrolunu sıklaştırmaktan başka, dini faaliyetlerin kısıtlanması ve iptal edilmesi, okul doktrini’nin daha da sıkı tutulması karara bağlandı.
Parti yetkililerine bakıldığında., Doğu Türkistan’daki dini faaliyetlerin kontrol ve denetim altına alınması kaçınılmaz.... Çünkü: Din, öncelerde ve şimdi direkt olarak devletin yönetim kademelerine, adli organlarına, eğitime, aile planlamasına............. karışmak suretiyle, bazı insanları kandırarak ve zorlayarak............. bölücülük ve sabotaj eylemlerini gerçekleştirmektedir. Bazı kişilerin “bilinçsiz ve insiyatifsiz” halde, dine karşı belli bir sempati duyduğu ve bu insanların kolayca kandırıldığı iddia edilmektedir.Belge :
(SILAHLI AYAKLANMA VE DIASPORA YAKINMASI)(Impact International, Kasım 1997)
Hong Kong’daki Çin gazetesi “Dung Fang Ri Bao (Doğu Günlüğü), 3 Ekim 1997 tarihli haberine göre, Çin Devlet Bayramı (1 Ekim)’nın hemen öncesinde, Doğu Türkistan ve İç Moğolistan’da geniş çaplı silahlı olayların meydana gelmesi neticesinde 9’dan fazla hükümet yetkilisi ve milletvekili hayatını kaybetti. Olaylardan hemen sonra Hükümet tarafı, silahlı ayaklanmayı bastırmak amacıyla çok sayıda askeri kuvvet ve güvenlik güçlerini bölgeye sevketti. Ayaklanmaya katılanların pek çoğu yakalanmış olmasına karşın, ayaklanmayı organize eden liderler kaçmayı başardı. Yetkililer; Doğu Türkistan ve İç Moğolistan’da patlak veren bu ayaklanmaların liderlerinin güneye doğru kaçtıklarını ve Shenjen limanı yoluyla dışarıya kaçabileceklerinden şüphe ettiklerini; Guangdong eyaletinde bulunan Shenjen ve diğer limanların yetkili organlarının kilit kontrol noktalarında alarma geçerek, isyanları organize edenlerin yurt dışına kaçmalarına mani olmak için gayret sarfettiklerini söylemektedirler.
Doğu Türkistan ve İç Moğolistan’daki Hükümet karşıtı ayaklanmalar, 15.nci Parti Kurultayı’nın açılmasıyla, yeni baştan start almış oldu. Genelde bu tür ayaklanmalar, Doğu Türkistan ve İç Moğolistan’daki bağımsızlık yanlısı gruplartarafından yönetiliyor. Ayaklanmaların patlak verdiği somut yerler ve ayaklanmaya katılanların sayısı bilinmemektedir. Sadece ayaklanmaların ateşli silahlarla Hükümet binalarına ve Hükümet organlarına baskın düzenledikleri gelen haberler arasında.
Bu defaki acil toplantı esnasında, yetkili merciler, nöbetçi kadroların ülkeden ayrılanlara karşı çok daha dikkatli ve uyanık olmalarını vurgulayarak, Doğu Türkistan ve İç Moğolistan’dan güneye gelenlere veya azınlık milletler görüntüsündeki kuzeyden güneye gelenlere karşı “kimlik kontrolü”nün mutlaka yapılması direktifini verdiler. Havaalanları, Demiryolları, Feribot limanlarında görevli olan “sınır güvenliği”, “sınır denetleme ve gözlem istasyonları”, “güvenlik güçleri”, “devlet güvenlik kuvvetleri” ve “gümrük muhafızları”nın etkin operasyonuyla, onların kaçmalarının kesin olarak önüne geçebileceklerine inanılıyor.
Orta Asya’daki Uygur Mülteci Teşkilatları, dünya kamuoyu ve insan hakları savunucularından yıl başında patlak veren ayaklanmaya katılanların idamlarının iptali için Çin’e baskı yapılması konusunda çağrıda bulunuyorlar.
15 Eylül’de Orta Asya’daki Uygur teşkilatlarının “Birleşik Siyasi Konseyi”, Kazakistan’ın başkentinde basın toplantısı düzenleyerek, dünya kamuoyundan isteklerini içeren bir bildiri yayınladılar.
Bildiride şunlar yer almaktadır:
Merkezi Asya Cumhuriyetleri’ndeki Uygur topluluğu; Çin totaliter rejiminin 5 Şubat 1997’de Gulca’da meydana gelen barış yürüyüşüne katılanlara karşı yürüttüğü ve yürütmekte olduğu sonu gelmeyen vahşi tutumundan büyük bir endişe duymaktadır.
Periyodik bir şekilde yapılmakta olan toplu katliamlar, milli değerlere karşı uygulanmakta olan baskılar, müdahaleler, aşağılamalar, Doğu Türkistan’daki mazlum insanların (Uygurlar, Kazaklar, Kırgızlar, Tacikler ve diğer müslümanlar) temel hak ve hürriyetlerini genel olarak ihlal edilmeleri, artık Çin yönetiminin gizli politikasi olmaktan çoktan çıkıp, alenen devlet terörünü dönüşmüştür... Çin Hükümeti’nin çok eskiden beri devam ettirmekte olduğu, “-muhalifleri Merkez’in (Pekin) gözetiminde tutma siyaseti” hala pratikte yürürlüktedir. Şubat 1997 tarihinden bugüne kadar, çatışmalar sırasında hayatını kaybeden vatanseverlerin veya hapishanelerdeki işkenceden yahut resmi idamlar sonucu ölen kardeşlerimizin sayısı 500’den fazla olup, gayri resmi rakamlara dayandığımızda, tutuklanan, mahkum olan, yurdundan kaçan kardeşlerimizin toplamı 62.800’den fazladır.
Doğu Türkistan’daki Uygurlar’ın Çin rejimine karşı rhatsızlık duymalarının ve protesto etmelerinin en önemli nedeni, Çin rejiminin hala devam ettirdiği jenosid ve assimile politikası ve beraberinde Doğu Türkistan’daki mazlum halkı kendi ana vatanlarında sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel haklardan yoksun bırakmalarıdır. Merkezi Asya Cumhuriyetleri’nde yaşayan Uygur topluluğu olarak, biz dünya kamuoyundan ve İnsan Hakları Örgütleri’nden Çin’e çağrı yaparak:
1.-Sisyasi tutukluların idam edilmelerinin durdurulmasını
2.-Çin Hükümeti’nin Doğu Türkistan’daki jenosid politikasına son vermesini
3.-Çin Hükümeti’nin hapisteki ve kamplardaki siyasi tutukluların serbest bırakılmasını,
4.-Çin Hükümeti’nin Doğu Türkistan halkının bağımsızlık ve kendi kendini idare etme hakları dahil bütün temel hak ve hürriyetlerine saygı göstermeye gayret sarfetmesini istiyoruz.
Bu “bildiri”, “Doğu Türkistan için hürriyet ve bağımsızlık” adını taşıyor.
Ünlü Kazakistan asıllı Uygur şairi İbrahim BARAT, Doğu Türkistan’a yaptığı son ziyaretini anlatırken, çok duygulanıyor ve Gulca, İli ve diğer yerlerde şok olaylara şahit olduğunu gizliyemiyor.
Alma-Atı’da yayınlanan Rusça gazete “Gobs Vostoçnogo Türkistana”nın 28 Eylül 1997 tarihli nüshasında; -Uygurlar’ın bu dağınıklık (her yere dağılmış olmaları) dramı işlenirken, Doğu Türkistan’daki bazı silahlı eylemlere liderlik yaptığı belirlenen Abdulgaffur ŞAHYAR’ın yaşadığı olayları “kanıt” olarak takdim ediyor. Gazetenin yazdığına göre Komutan Şahyar’ın Doğu Türkistan’da silahlı onbinlerce arkadaşı var olup, bir alay’ın başında bulunmak, Lopnor’daki Nükleer Merkez’e arkadaşlarıyla silahlı eylem düzenlemek suçundan 18 yıl hapis yatmış.
Komutan Şahyar, yine aynı Rusça gazeteye verdiği demeçte; “-22 milyondan fazla olan güçlü Uygur halkının Çin idareinde, Çin assimilesi altında yaşamak istemediklerini” bildiriyor ve diyor: “-Bizim halkımız her iki Çin (Kızıl ve Sarı Çin)’in emperyalist emellerini çok iyi biliyor. Halkımız kendi vatanı, kendi toprağında sakin şekilde, bağımsız olarak yaşamak istiyor. Bundan başka “rota”, Uygurlar için kabul edilemez. “ Şahyar, yine “-Çin komünist diktatörlüğünün Uygurlar’a karşı top yekun savaş açtıklarını, bu durum karşısında Birleşmiş Milletler’in Doğu Türkistan halkına destek vermesi ve hala bağımsızlığına kavuşamamış olan bu halkın hak ve hürriyetinin tanınması gerektiğini” söyledi.
Amerikan Sesi Radyosu ve Radyo Liberty’de, Uygurlar’ı destekleyici pek çok proğram yapıldı ve yayınlandı.
Çin Haber Ajansı “Xinhua News Ajans”ın verdiği haberde, -Çin’in Dış İşleri Bakanı An Shı Wei ve diğer yetkililerin, ÇKP 15. Milli Kurultayı’nı takdir ettikleri, yeni seçilen genel başkan Jian başkanlığındaki yeni Merkezi Komite üyelerini destekledikleri belirtildi. An Shı Wei daha sonra, Müslümanlar’ın Dıng Xiao Pıng Teorisi Bayrağı’nı sıkı tutarak, Parti Kurultayı’nda belirlenen görevleri tamamlamak için çalışacaklarını beyan etti
DOĞU TÜRKISTANÇIN’IN HEDEFI: DIN(Impact International, Haziran 1996)
|